Çocukluk Döneminde Kaygı Bozuklukları
Kaygı… Günümüz toplumunun bugün en çok içinde bulunduğu duygu. Kişi ister çocuk, ister ergen ister yetişkin olsun yaş- sosyoekonomik seviye gözetmeksizin konular mutlaka bir köşesinden kaygıya bulaşıyor. Sınav kaygısı, gelecek kaygısı, okul kaygısı, güvenlik kaygısı, evi geçindirme ve hayatı idame ettirme kaygısı. Kaygı, korkudan farklı olarak, kaynağı belli olmayan, hafiften ağıra bir spektrumda seyredebilen, kişinin baş etmede zorluk yaşayabildiği bir duygu durumudur. Kaygı, gündelik hayatta karşımıza yalnızca bir duygu durumu olarak çıkmaz. Tırnak yeme, diş gıcırdatma, aşırı kontrol sahibi olma ihtiyacı gibi davranışlarla ya da obsesif kompulsif bozukluk (OKB), fobiler, travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), panik bozukluk gibi psikopatoloji tanılarıyla kaygıyı yaşantılayabilir, gözlemleyebiliriz.
Peki biz yetişkinlerin bile çoğu zaman baş etmekte güçlük çektiği bu durum çocukluk döneminde nasıl yaşanıyor ve çocuklar bununla nasıl başa çıkıyor ?
Çocukluk çağı kaygıları üç temel alanda kendini gösterir. Bunlardan ilki kaygının düşünce bazında gözükmesidir. Yani çocuğun düşünce içerikleri hep kötü senaryolar veya felaketler ile doludur. Tehlikelere veya tehditlere fazla odaklanırlar. Örneğin, bir dönem sevdiklerinin ölümünden endişe duyabilirler veya çok çalışmasına rağmen sınavdan düşük not alacağına kendilerini inandırabilirler. İkincisi, çocuklar kaygıyı bedenlerinde yaşarlar. Fazla kaygılı olan çocukta baş ağrısı, mide bulantısı, ishal, yorgunluk, kaslarda kasılma gibi şikâyetler görülebilir. Üçüncüsü; fazla kaygı çocuğun davranışlarını etkiler. Örneğin annesine sarılır ağlar, devamlı gezinir, odasından çıkmak istemez, sınıfta teneffüse çıkmaktan kaçınır, okulda annesini telefonla aratır, ders esnasında ağlamaya başlar vs..
Kaygıya yol açan etmenler nelerdir ?
Anksiyete bozuklukları kalıtsal, biyokimyasal ve çevresel faktörler, çeşitli hastalıklar ve ilaçlara bağlı olarak ortaya çıkabilir. Erken dönemde anne bebek arasında yaşanan ilişkideki aksaklıklar, ilerleyen dönemlerde çocuğa karşı geliştirilen uygun olmayan anne baba tutumları da bu durumu doğurabilecek temel nedenler arasında sayılabilir.
Peki kaygı durumu ne zaman bir problem olarak karşımıza çıkar ?
Söz konusu kaygı durumu çocuğun gün içerisindeki işlevselliğini ciddi ölçüde etkilemeye başladığında (günlük faaliyetlerini yerine getirememe, dikkat ve konsantrasyon bozuklukları, akademik başarıda düşüş, çevreyle ilişkilerin bozulmaya başlaması, vb) artık müdahale edilmesi gereken bir durumla karşı karşıyayız demektir.
Kaygılı çocuklarda görülen belirtiler:
Kaygılı ruh halinin fiziksel belirtileri olabileceği gibi (Kalp atışında hızlanma, nefes alış verişinde hızlanma, çeşitli kaslarda gerginlik, ağız kuruluğu, terleme ya da üşüme, titreme, vücudun belli yerlerinde uyuşma, karıncalanma, ateş basması, bulantı, ishal, göğüste ağrı- basınç- sıkışma, baş dönmesi, yüz kızarması, sık idrara çıkma, soğuk ve nemli eller, birtakım cinsel problemler vb.) zihinsel belirtileri de ( odaklanmada zorluk, unutkanlık, dalgınlık, uyku ve yeme düzeninde değişme gibi) olabilir. Kaygının yarattığı duygusal belirtiler arasında gerginlik, sinirlilik, karamsarlık, endişe, panik, kontrolü yitirme hissi, güvensizlik, çaresizlik, yetersizlik, umutsuzluk hisleri sayılabilir.
Çocuk ve Ergenlerde Görülen Kaygı Bozuklukları Nelerdir?
Ayrılık Kaygısı: Ayrılık kaygısı bakım veren kişiden uzaklaşamaya karşı gelişen korkudur. Ayrılık kaygısı yaşayan çocuklar herhangi bir nedenle anneden veya bakım verenden ayrılmak zorunda olduklarında sarsılırlar. Bazı şiddetli durumlarda çocuk ebeveynin gözünün önünden ayrılmamak için odadan odaya dahi geçemez. Başka bir evde gecelemeyi ret eder. Bazı çocuklarda ebeveynlerinden ayrı duruma düştüklerinde mide ağrıları veya fiziksel hastalıklardan şikayet ederler ve pek çoğunda öfke nöbetleri görülür.
Yaygın Kaygı Bozukluğu: Bu bozuktan müzdarip çocuk ve ergenler yaşamda ki pek çok alanda endişe ve kaygı duyarlar. Anne babalar bu çocukları genel olarak “endişe yumağı” olarak adlandırırlar. Böyle çocuklar evin güvenliğinden derslere, anne babasının sağlık durumundan memleket sorunlarına kadar pek çok sorun hakkında kaygı ve endişe duyarlar. Pek çoğunda akşam haberleri veya gerilim filmleri uzun günler sürebilecek kaygı nöbetlerine sokabilir.
Sosyal Kaygı Bozukluğu veya Sosyal Fobi: Sosyal kaygı bozukluğu veya sosyal fobi çocuğun diğer insanlarla ilişki kurmak veya ilgi odağı olmak zorunda kaldığı durumlarda duyduğu korku ya da endişe halidir. Bu çocuklar genellikle utangaç mizaca sahiptirler. Ana sorun diğer insanların onun hakkında kötü düşüneceği korkusudur. Bu çocuklar yeni insanlarla tanışma, telefonla konuşma, partilere katılma, sınıf önünde konuşma, parmak kaldırma, dış ortamlarda yemek yemekten kaçınabilirler.
Obsesif Kompulsif Bozukluk (OKB): Son dönemlerdeki bilimsel çalışmalar OKB’nin endişe bozukluğu mu yoksa başlı başına başka bir hastalık mı olduğu konusunda hem fikir olamamışlardır. Gerçekten de klinik açıdan hem tanısı hem takibi hem de tedavisi diğer kaygı bozukluklarından oldukça farklıdır. Ancak endişe ve kaygı bu hastalığın çok önemli bir parçasıdır. Halk arasında takıntı,vesvese de denilen bu hastalık çocuğu rahatsız eden zorlayıcı düşünceler (obsesyon) ve bu düşüncenin verdiği rahatsızlığı gidermek için çocuğun yaptığı davranışlardan (kompulsiyon) meydana gelir. Bu çocuklarda endişenin kaynağı çok farklı olabilir. Kirlilik ve temizlik ile ilgili düşüncelerden dini, cinsel veya saldırgan düşüncelere kadar bir çok alanda oluşabilir. Örneğin çocuk kir ya da mikroplara karşı sürekli bir endişe duyar ve bu endişesini gidermek için uzun süre ve tekrarlayıcı biçimde ellerini yıkayabilir. Bazen bu sorunlara çeşitli tikler ve nörolojik belirtiler eşlik edebilir. Böyle durumlarda çok fazla zaman kaybetmeden bir çocuk ergen psikiyatristine başvurma da çok büyük yarar vardır.
Travma Sonrası Stres Bozukluğu: Travma sonrası stres bozukluğu; çocuğun aşırı derecede korktuğu, yaralandığı ya da şahit olduğu ciddi travmatik olaya tepki olarak ortaya çıkar. Araba kazaları, terör eylemleri, savaş, doğal afet, cinsel taciz, gasp gibi bir çok olay travmatik olaydır. Bu olaylar neticesinde her çocuk az ya da çok bir takım endişe reaksiyonları gösterir. Bunlar birkaç hafta sürmesi doğal reaksiyonlardır. Ancak bazı çocuklarda tepkiler aylarca artarak sürer. Endişe tepkilerinin yanında ciddi kaçınma davranışları da ortaya çıkabilir. Özellikle cinsel istismar olguları ile çalışan profesyoneller bu tepkileri sıklıkla görürler. Bunun yanında bu çocuklarda ürkeklik, uyku bozuklukları ve sinirlilik gözlemlenebilir.
Kaygılı Çocuğa nasıl yardımcı olunmalı?
Bu konuda ailelere düşen görev, kaygıyı ortadan kaldıracak kısa vadeli çözümlerden ziyade kaygının nedenini anlamaya çalışmak ve bu durum ile çocuğun nasıl baş etmesi gerektiğine odaklanmaktır. Yukarıda bahsettiğimiz gibi kaygı bozukluklarının nedeni çoğu kez yaşanmış geçmiş olaylar, anne-baba çocuk ilişkisindeki aksaklıklar, kimi zaman da aktüelde yaşanmış belirgin bir olay olabilir. Aile içi iletişimi devamlı açık tutmak, iyi rol modelleri sergilemek ve destekleyici yaklaşım aileler için önem taşımaktadır. Eğer çocuğun hayatı kaygılar yüzünden olumsuz etkilenmeye başladıysa bir uzmandan yardım istemekten çekinilmemelidir. Anne-babaların çocuklarına verdikleri güven duygusu ve çocuklarının özgüvenini sağlayıcı onurlandırmalar, anksiyete bozukluğu tedavisinde uzmanlara yardımcı olacaktır. Aynı şekilde çocuğun kaygısının okulda ki performansını da etkileyeceği göz önüne alındığında, tedavide aile-okul-uzman işbirliği gereklidir.
Özetle;
Kaygı, kişiden kişiye bulaşması en kolay olan duygudur ve kişide beklenen düzeyde oluşu aslında hayatı devam ettirebilmek adına önem arz eder. Tüm kaygılarından sıyrılmış bir kişiyi hayata tutunabilmesi, sorumluluklarını yerine getirmesi için motive etmek oldukça zordur. Bir diğer uç olan aşırı kaygı hali için de çok farklı şeyler düşünemeyiz. Kaliteli bir yaşam sürmenin formülü, kaygımızı genelleme yapıp tüm yaşamımıza bulaştırmadan durumsal olarak sınırlayabilmek, bunu başaramadığımızı düşündüğümüz noktalarda da bir uzman desteği almaktır.